Özgür Özel: “Artık Madencilerin Anaları Değil, Sorumlu Bakan Olduğu Bir Rejime Gidiyoruz”
CHP Küme Başkan Yardımcısı Ücretsiz Özel “Artık madencilerin analarının değil, onlardan sorumlu bakanın gözyaşı döktüğü bir rejime geçiyoruz. Sağlık çalışanlarının değil Sağlık Bakanının yırtıp boğabileceği bir rejime geçiyoruz. “Daha iyi sendikalaşabilmek için rejimden kaçan bakanların nefeslerinin tükeneceği bir döneme geçiyoruz. Dünyanın öbür ucunda pasaportla vize muayenesinde bekleyen gençlerin yaptıkları hatalardan dolayı üzüldüğü, sıkıldığı değil, Dışişleri Bakanı’nın vizeyi kaldırmak için koşturduğu bir rejime geçiyoruz.” .
CHP Grup Başkanvekili Ücretsiz Özel Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 27. döneminde bugün son basın toplantısını yaptı. Konuşmasından satır başları şöyle:
“MİLLET TALEP EDEN YETKİSİ 14 MAYIS’TAN SONRA BAHAYI GETİRMEK İÇİN MİLLETE GELECEK”
“Bugün TBMM’nin son iş günü. Bu son iş gününden sonra göreceğiz ki önce aday listeleri verilmiş, sonra partilerin fiilen kampanyaları başlayacak. Yetkiyi milletten alanlar gidip 5 yıldır yaptıklarının sonunda millete hesap verecekler.Milletten yetki isteyenler 14 Mayıs’tan sonra baharı getirmek için milletin huzuruna çıkacaklar.Yetki isteyecekler. .
Bu ülkeyi bir saray rejiminden kurtardık, bu ülkeyi 7 düve işgalinden kurtardık ve kurtuluşu gerçekleştirdikten sonra kuruluşta kendine saraylar yapmak yerine millete meclis kurduk, yetkiyi millete verdik, milletin verdiği yetkiyi kabul etmiş, yetki elinden alınınca muhalefet geri çekilme kararı bile almıştır. Yetki vermeyince Meclis’te bulunmamayı bile sindirmiş bir siyasi partiyiz.
“14 MAYIS’TA ÜLKEYİ TEK ADAM REJİMİNDEN GÜÇLÜ BİR MECLİS’E TAŞIMAYA YENİDEN TANIK OLACAĞIZ”
Çok seçim kazandık, çok seçim kaybettik. 14 Mayıs 1950’de kaybettiğimiz seçimde Sayın Genel Önderimiz ‘Hiç şüphesiz benim en büyük yenilgimdir ama demokrasinin zaferidir’ diyebilmiştir. ve kaybettiğimiz seçimden sonra yetkiyi milletin kime verdiğine devrettik. 14 Mayıs’ta ülkeyi tek adam rejiminden güçlü bir parlamentoya geçirmek için o gün iktidarı devrettiğimiz Demokrat Parti geleneği, içinde bulunduğumuz birçok siyasi gelenekle birlikte kararlılıkla yürüyoruz. geçmişte rekabet, bir arada olamadığımız birçok arkadaşımızla. 14 Mayıs’ta bu meclisin bahçesinde çiçekler açacak, yine bahar gelecek diyoruz.
8 yıldır Küme Başkan Yardımcısı olarak burada basın toplantıları yapıyorum. 12 yıldır milletvekili olarak basın toplantıları yapıyorum. Pozantı Çocuk Cezaevi’nin kapatılmasına yol açacak raporu da burada açıkladık. Şimdi nihayet Afet Yönetim Kanunu Teklifimizi açıklayacağım. Bundan sonra hangi makam ve mevkilerde olacağımızı bilmiyoruz. Ancak bu minberden şoför konuşmadınız, kusura bakmayın. Hata yaptıysak, hakkımız varsa doğru olsun, her şey bizden yana olsun.
Biz de Genel Liderimizin onayı, Millet İttifakı’nın tüm liderleri ve Meclis’teki tüm Millet İttifakı milletvekillerinin katılımıyla geçtiğimiz günlerde yasa tasarımızı sunduk. Bu depremde yıkılan 10 şehri ve Türkiye’yi nasıl ayağa kaldıracağız, yıkılmaz bir Türkiye inşa ederken devlet vatandaşını nasıl koruyacak diyor. Bu kanun teklifimiz 69 maddeden oluşmaktadır. Sabah saatlerinde Meclis Başkanı’na sunuldu.
“BU KANUN ÖNERİSİNİN İLK İMZASI KEMAL KILIÇDAROĞLU”
Bu yasa tasarısının ilk imzacısı Kemal Kılıçdaroğlu… İbrahim Özden Kaboğlu hocamız inanılmaz emek verdi. Cumhurbaşkanımızın talimatıyla telefon görüşmesi yaptık. Bana ‘Deprem bölgesindesiniz, kalbim orada, gördüklerimden sonra orada olmak istiyorum ama Kemal Bey afet yönetimi ile ilgili her yönüyle düşünülmüş bir kanun teklifi istiyor’ dedi. Ne düşünüyorsun?’ dedi. ‘Efendim Ankara’da bize ihtiyacınız var’ dedim. ‘Bugün burada bir şey yapamazsınız, bizim kalkamadığımız yere devlet yetişsin, bir dahaki sefere biz enkazı kaldıralım, çadır olmasın, bir dahaki sefere orada olalım’ dedik. günü gelince çadır olur, konteynır olur ama Ankara’da çok şey yapılır’.
Böyle bir çalışma yapıldı. 69 maddelik bu Türkiye Afet Yönetimi Kanunu Teklifi, Anayasa Hukuku Araştırma Derneği (ANAYASADER), Türkiye Barolar Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve bileşenleri ile birlikte çalışılarak oluşturulmuştur. Ceza Hukuku Derneği yönetim kurulu.
69 maddelik bu kanun tasarısını afet kanununun yürürlüğe girmesi için derledik, topladık, yazdık ve imzaladık. Millet İttifakı Ortak Politikalar Muhtırası’ndan devlet arşivlerinden kendi deneyimlerinin taranmasına, Şili’den Japonya’ya kadar geniş bir yelpazede uluslararası düzenlemeleri inceleyen bu yasa teklifi, disiplinler ve disiplinler ortasında hazırlanmıştır. Filipinler’den İtalya’ya ve uluslararası kriterlerin gözlendiği yerlerde.
“BUNUN İÇİN AFET RİSK DEĞERLENDİRMESİ ADI ALTINDA KALICI ÖZEL KOMİSYON KURUYORUZ”
Örneğin, Afet ve Sivil Savunma Akademisi, Afet Kriz Merkezi, Acil Durum Halk Haberleşme Merkezi ve Kamu Acil Durum İletişim Sistemi üzerinden sistemin birbiriyle nasıl konuştuğunu, nezaret ettiğini, izlediğini ve koordine ettiğini göreceksiniz. Bir afet anında her şey çöktüğünde devreye neyin, nasıl, kimin hazırlayacağını göreceksiniz. Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde Afet Risklerinin Değerlendirilmesi adı altında daimi bir ihtisas komisyonu kuruyoruz. Yani selden, yangından, depremden sonra bunları araştıran bir komisyon kuralım komisyon yerine sürekli bir komisyon çalışsın ki ağaçlar ve sincaplar ölmeden kimse ölmesin ağaçlar ve sincaplar ölmeden, sel, enkaz altında kimse inlemeden, devletin evlatlarına çıkardığı sesi duyurmadan.
Devletin yükümlülüklerinin ayrıntılı olarak düzenlendiği afete duyarlı ulaşım planlaması ve afet öncelikli kentsel dönüşümü devletin en değerli yükümlülükleri olarak tanımlıyor. Bu görevleri devlete verir. ve takip ediyoruz. Bir afet durumunda ulaşıma nasıl müdahale edileceğini yakınları orada canını kurtaran jandarma görevlilerine, afetin aynı zamanda mağduru olan o ilin polisine değil kime bırakıyoruz. devletin afete duyarlı ulaşım planlamasından sorumludur.
Afet öncesi kentsel dönüşümü öncelikli misyonumuz olarak görüyoruz. Hükümet ne kadar hızlı değişirse, bu yasa o kadar hızlı çıkarılır ve görevler tarafımızdan ne kadar hızlı teslim edilir ve denetlenirse, İstanbul başta olmak üzere Türkiye’de beklenen tüm depremlerde kayıplarımız azalacaktır.
“AB’YE TAM ÜYELİK, NİCEKİ UYGARLIKLARA YAKIN ZAMAN YAKLAŞMANIN YOLUDUR”
Sayın Genel Başkanımız gençleri heyecanlandıran bir söz vermedi, vereceğini söyledi. İktidara gelirsek bir an önce vizesiz bir Avrupa sözü verdi. Sesler ters yönden yükseldi. Neden olmasın? Bu Sayın Kemal’in yapacağı bir şey değil, diğer Avrupa ülkelerinin yapacağı bir şey. Konudan o kadar cahiller ki. İsmet Paşa döneminde bir taşra AB macerası başladı. Vasiyetname malum bir yerden geliyorsa, ‘muasır medeniyetleri ele geçir ve yaşat’ diyorsa Mustafa Kemal Atatürk, o muasır medeniyetleri yakalamanın yolu AB’ye tam üye olmaktır.
İttifak ortağımız Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlıkta 55 maddelik bir yol haritası var. 52 tanesi bitti, son üçü kaldı. Bu üçü bir araya gelmeseydi, bugün hepimiz Avrupa Birliği’nde vizesiz seyahat ediyor olurduk. Anlaşma hazır. İlk konu Tayyip Erdoğan’ın ‘Bunu uygularsan il ve ilçe başkanı bulamazsın’ dediği ve kıyametin koptuğu Siyasi Ahlak Yasası. İkinci olarak Kişisel Bilgilerin Korunması Kanunu AB standardında olsun. Üçüncüsü, ifade özgürlüğünün sınırlarını genişletin diyor. Avrupa Birliği bunları yaparsan vizesiz gel diyor. Olmayanlar bunlar. Neden yapamıyorlar? AKP il, ilçe başkanı bulamadı. MHP ifade özgürlüğüne karşı çıktı. Kişisel bilgilerde bildiğiniz kayıtsızlık. Adamlar geçen gün tapu kayıtlarını çaldırmışlar. Kimse bu bahis için endişelenmesin.
“BU YALANLA OY İSTEMEK DOĞRU İŞ DEĞİL”
İftardan sonra ‘Milli İttifak gelirse Abdullah Öcalan’ı serbest bırakırlar’ dedi. peki ya arkadaşlar bunu nereden duydunuz kim söyledi? Böyle bir şeyi nerede söyledik? Açıkça söylesinler. Hayır. Bu saçmalığı atacağım, zaten herkes duysun, bütün televizyonlar veriyor. Düzeltseler bile yüzde 20, 30, 50 duyuyor. Kalan 50 bana yeter, onları kandırarak seçimi kazanırım herhalde. Öyle bir şey yok. Bu ahlak değil, bu siyaset ahlakı değil, bu yalanla bizzat oy istemek gerçekten iş değil. Bu tarafta bir imamımız bile yok.
Dün Dışişleri Bakanı çıktı, ‘Darbe yapan FETÖ’cüleri serbest bırakacaklar’. tanrından kork. Kapalı Meclisi açan bizleriz. Kapalı Meclis’i açtıran, darbeye direnen, F-16’nın bombasını yiyen biziz. O gece ‘Biz demokrasiden yanayız, darbelere karşıyız, yeni seçimde halk yeni görev verene kadar ana muhalefet biziz’ dedim. Demokrasinin, seçilmiş parlamentonun ve hükümetin arkasındayız.’ A HaberlerStudio, ‘Bugüne kadar çok eleştirdik ama bugün Özgür Özel’in söylediklerine karşı söyleyecek bir şey bulamıyorum’ diyor, takdir ediyor.
“SEÇİMİ KAZANACAĞINIZI BİLERSENİZ FETHULLAH GÜLEN’İN ELİNİ ÖPSÜNÜZ”
Madem dışarıda bu hükümetin Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ‘darbeyi yapan komutanları serbest bırakacaklar’ diyor. Bunu düşünen herkesin iki eli de yakasında olacaktır. Bizim dünyamızda yasak. Adam milletin üzerine tanklar sürecek, milleti arabalarla ezecek ve bayraklılara yaylım ateşi açma talimatı verecek. Onlar meclise füze atacaklar, biz de onları bırakacağız. Devam etmek. Ama seçimi kaybedeceğimi bilseydim, yapmazdım, yapmazdım; Seçimi kazanacağınızı bilseydiniz, gidip Fethullah Gülen’in elini öperdiniz. buraya yazıyorum Bu kadar net söylüyorum. FETÖ ile tarihi husumeti olan biziz diyenlere, tarihinde kin olanlara, ‘bizi fitne çıkarmayın hocayı fitneye sokamazsınız’ diyenlere bakın ne hale geldiler. birbirleri için gözyaşı dökerler.
Bu iki büyük yalandan sonra gelelim Ömer Çelik’e. Troller yapar. Bunu üç gündür yapıyorlar ve kimse sahip çıkmadı. Baktım, Ömer Çelik dün asker bavuluyla oraya atlamış. Bu kadar saçmalık olur mu, bu kadar utanmamak olmaz mı? Martenichka, Mart’tan önce takıyorsun. Gözün leylek arıyor. Bu bir Balkan geleneğidir. Üsküplü bir dede ile Selanikli bir ninenin torunu olarak söylüyorum. Leyleği görür görmez çıkarırsın, dileğin gerçekleşir. Bir inanışa göre başlangıçta olur. Mart ayı sonunda hala ayaktaysa, tomurcuklanan bir ağaca, tercihen gülağacına gitmek de iyidir. Gidip oraya asarsın. Resmi asarken çektim.
Kemal Bey’in kampanyasında ‘Bahar yine gelecek.’ Trollerin bahsettiği Ömer Çelik’in darağacı. Gülağacının oradaki kısımlarına darağacı derler. ‘Bu idamdır’ diyorlar. ‘Trabzon mitinginde bizi ölüm kürsüsüyle tehdit etti’ diyorlar. Bu sahneye ‘idam cezası’ diyor ve bunu duyan herkes buna inanıyor. Allah’tan kork. Selanik göçmeni olan rahmetli anneannem böyle bir şey yapsam üzülürdü, ‘Mübarek ramazan gününde böbürlenme, Allah çarpar sana’.
“BÖYLE YALAN ÖĞRENMEDİK, BÖYLE SAHTE GÖRMEDİK”
Biz böyle bir yalanı öğrenmedik, böyle bir sahtekarlık görmedik. Balkan muhacirlerinin, Üsküplülerin, Selaniklilerin, suyun öte yakasındakilerin, aziz Makedon muhacirlerimizin bildiği, bir Makedon muhacirinin etkilenip ilham aldığı marteniçkadan bu zırvalıkları çıkarıyorsunuz. onun kampanyası, artık senin yalanına inanacak kimse kalmadı. Ama göçmenler en çok seni suçladı. Yazıklar olsun Ömer Çelik, sen bu pınarımıza, sen bu inancımıza, bu şevkine, bu küçücük bin yıllık geleneğe bir ölüm direği yaptın. Söyleyecek başka bir şey bulamıyorum.
“İŞTE HAMDİ GİBİ, SÜREKLİ MEHMET ŞİMŞEK’E TEKLİF YAPIYORLAR. ADAM ‘HAYIR’ DİYOR VE SUSUYOR”
Her yeni küresel krizde büyük eleştirilere maruz kalarak hayata döndürdüğümüz Tayyip Erdoğan, Türkiye. Ekonomi Modelinin doğruluğunu onaylıyordu. Sonra ‘Gelecek dönem’ diyor. ekonomi Politikalarımızı daha da güçlendirmek için şimdiden önemli hazırlıklar yapıyoruz. Uzun yıllar ekonomi yönetimimizde görev yapan Mehmet Şimşek kardeşimiz ile uyum içinde bir ekip çalışıyor.’ Bir; Ne dedin? Önce Yeni Ekonomi Modeli (YEM), sonra Yeni Ekonomi Programı (YEP), sonra olmaz dediniz, Çin Modeli, sonra Türkiye Ekonomi Modeli (TEM). Bu TEM başarılı olursa Mehmet Şimşek ne üzerinde çalışıyor? İkincisi; Mehmet Şimşek’in konusu Hamdi Bey’in konusuna döndü. Geçen sefer ‘Mehmet Şimşek geliyor.’ Adam yalanladı. ‘Mehmet Şimşek geliyor, geliyor…’ Ben yokum dedi. Şimdi Hamdi Bey gibi Mehmet Şimşek’e sürekli teklifler yapıyorlar. Adam ‘Ben yokum’ der ve kapatır. Bunlar yeniden başlıyor. Mehmet Şimşek teklifi kabul etmez, ‘kutuma giderim’ der. kutu nerede? 14 Mayıs’ta milletin gözü önünde sandık oradadır.
“EKONOMİK MODELİNİZ İYİ GİDİYORSA MEHMET ŞİMŞEK NEDEN EKİP İLE BİRLİKTE KURTULUŞ TARİFİ ÜZERİNDE ÇALIŞIYOR?”
Ekonomi modeliniz iyi gidiyorsa Mehmet Şimşek neden ekibiyle kurtuluş reçetesi üzerinde çalışıyor? Öyle bir şey yok. Mehmet Bey ‘var’ dese de krizin varlığını kabul ediyorlar. Mehmet Bey ‘Ben yokum’ derse seçim gecesine kadar tekrar arayacak. Sandık orada, sandık başına gideceğiz, sonra YEM’den, TEM’den, yoksulluktan, işsizlikten hep birlikte kurtulacağız. Biz kutumuza gideceğiz, millet açacak. Allah’ın izniyle yüzde 55-60 Millet İttifakı, yüzde 55-60 Kemal Kılıçdaroğlu, 300’ün üzerinde milletvekili olan Millet İttifakı, bakın hangi teklife millet ‘evet’ diyor. Sonra mesela Kurban Bayramı’nda 15 bin liraya evet diyecekler. Kutusuna gidip onu alacak.
Kutuya gidenler kazanır, onlara kanmayanlar. Millet sandığa gidip açtırdığında her bayramda asgari fiyat, Kurban’da 15 bin lira, taşeron kadro, atanamayan 100 bin öğretmen, bu sene 100 bin atama. Atanmayan öğretmen locasına gidip ‘kutumu ve atama hakkımı alacağım’ diyor. EYT’yi bile kandırdılar. Locasına gidiyor ‘9 bin gün beklemem 5 bin gün sonra emekli olacağım’ diyor. 14 Mayıs’ta kutuyu kim açarsa o kazanacak. Teklife aldanan Hamdi Bey’e kanarsanız yanarsınız.
“BİTKİ 10 OLACAĞINI SÖYLEDİ, TÜİK 50 DİYOR”
Nabati’de konuştu. Bu Nabati ‘2023 seçimlerine tek haneli enflasyonla gideceğiz’ dedi mi, demedi mi? Söz konusu. En fazla 9.9 olur dedi. Peki TÜİK ne diyor? ‘T’ istatistiği, ‘K’ kurumu ‘T’ Tayyip’i, ‘Ü’yü üzmeyen ne diyor? Yüzde 50 diyor. İnsanlar yüzde 50’ye inanmıyor. Nabati 10 olacak diyordu, TÜİK 50 diyor. Kuru soğan bugün 2 liraydı, enflasyon yüzde 50 olsaydı 3 lira olacaktı. Piyasada soğan 3 lira mı 19 lira mı? Patates 7 liraydı, enflasyon TÜİK’in dediği gibi olsaydı 10 liraydı, bugün 18 lira. Soğanda yüzde 800, patateste yüzde 163 enflasyon var. Şekerin kilosu geçen sene 10 liraydı, TÜİK doğru söylediyse bu sene 15 lira olması lazım. Şeker 28 lira mı 15 lira mı? Akşam iftar sofrası için tahin helvası. Geçen sene 41 lira, enflasyon yüzde 50 olsaydı bugün 61 lira, bakkalda 89 lira değil mi? Randevu helvası 89 ise doğru söylüyoruz, 61 ise TÜİK doğru söylüyor. Soğan 19 lira ise haklıyız, 3 lira ise TÜİK doğru söylüyor.
Pirinç 20 iken 30 olmalıydı, bugün 44 lira pirinç. 44 değil de 30 pirinçse doğru söylüyorlar. Ekmek 3 lira olmalıydı, 5 liraydı. 3 liraya ekmek varsa doğru söylüyorlar. Kuzu küpü 140 liraydı, şimdi 300 lira. Yüzde 50 olsaydı 211 lira olacaktı. 211 pound mu? Kaşar peyniri 93 liradan 212 liraya çıktı. TÜİK doğruyu söyleseydi 139 lira olacaktı. Utanırlarsa diye kırmızıyla yazdık, kızarmayın. Bunlar TÜİK yalanındaki fiyatlar ama maalesef bu fiyatlar var ve bu fiyatlar vatandaşın sırtını büken fiyatlar. ENAG’a göre yüzde 9 enflasyonla girme sözü verdiler, yüzde 50, aslında yüzde 115, ENAG’a göre soğanda yüzde 800, patateste yüzde 160, salçada yüzde 20, şekerde yüzde 170, pekmezde yüzde 180. Kahvede yüzde 110’ları bulan reel enflasyonla bu seçime giriyoruz.
“HAYATINI KURTARAN DOKTORLARA GERİ ÖDEME YAPILMAZ”
Dünkü bu toplantıda kamu mühendislerinin çok haklı taleplerini dile getirirken kullandığım cümle biraz abartılı oldu ve bazı doktor arkadaşlarımı üzdü. 12 yıldır hayatım boyunca sağlık meslek kuruluşlarında çalışmış, yanlarında olmuş ve burada onların tüm haklarını savunmuş biri olarak çok üzgünüm. Demek istediğim, kamuda kıdemde olanların arasında bir boşluk var ama fiyat ve maaş karşılaştırması gelirken üzüldüler. Öncelikle Covid’de hepimiz gördük, bir hayat kurtarmak pahasına canını ortaya koyan hekimlere maaş ödenmiyor. Kıyasladığımız maaşların çok daha fazlasını hak ediyorlar, buna katkı sağlamak Millet İttifakı ve CHP olarak bizim görevimiz.
“DOKTORLARA UYGUN OLAN HAKLARINI VERMEKTİR; ÖLÜM DEĞİL, ÖĞRENME DURUMUDUR”
Bunu söyledim, anlattım ve birçok hekim kuruluşundan, birçok hesaptan teşekkür geldi. Ama birkaç kez ‘özür dilerim’ diyenler var. Bu siyasette özür dilediğinde adeta diskalifiye edilmiş ve mağlup olmuştum. Hayır. Özür dilemek bir erdemdir. Mesela Erzurum’da Hınıs Devlet Hastanesi’nde bir kardeşim üzülse, Manisa Sarıgöl’de devlet hastanesinde görevli bir doktor cep telefonunda görünce üzülse, Sezai hocanın ekibinden bir doktor görse üzülürse. Malatya’da karaciğer nakli yapanların canı sıkıldı, Edirne’deki Trakya Üniversitesi’nde sıkıldı. Acil arama sırasında bir doktor ‘Özgür abi neden böyle dedi’ dese, bir yıllık yeni doktor böyle bir şeyden rahatsız olduysa, İslahiye Nurdağı’ndaki doktorlardan herhangi birinin kalbini kırdıysa özür dilerim. zorunlu hizmetini deprem bölgesinde bir konteynerde yaptı, kırıldı. Çünkü tabiplerden ve tabiplerden özür dilemek onların hakkını vermektir; Bu bir öğrenme halidir, yenilgi değil.
“MADENCİLER BAKANININ DEĞİL, ONLARDAN SORUMLU BAKANIN YAŞ AĞITTIĞI BİR REJİME GİDİYORUZ”
Artık madencilerin annelerinin değil, örneğin onlardan sorumlu bakanın gözyaşı döktüğü bir rejime geçiyoruz. Sağlık çalışanlarının değil Sağlık Bakanının boğazını yırtıp boğabileceği bir rejime geçiyoruz. Biz zavallı işçilerin ter içinde bindikleri servis otobüsünde nefes nefese evlerine döndüğü bir rejimden, daha iyi sendikalaşabilmek için koşturan bakanların nefessiz kaldığı bir döneme geçiyoruz. Yaptıkları hatalardan dolayı dünyanın öbür ucunda pasaportlarıyla vize muayenesinde bekleyen biz gençler üzüldüğümüzden, sıkıldığımızdan değil; Vizeyi kaldırmak için Dışişleri Bakanı’nın yürüttüğü bir rejime geçiyoruz.
Bu yüzden bu kadar uzun süredir yaptığım tüm basın toplantılarında kalbini kırdığım tüm doktorlardan veya herkesten özür diliyorum. Artık devletin özür dilediği bir rejime geçiyoruz. Bakanların istifa edebildiği bir rejime geçiyoruz. Tarafların hatalarını kabul edebilecekleri bir rejime geçiyoruz. Bunu mümkün kılan, önce kızıp sonra vedalaşan, biraz daha inatla ‘Özgür Özel özür dilesin’ diyen, ara sıra da olsa ‘Özgür Özel özür dilesin’ diyen tüm Twitter’daki kardeşlerimize teşekkür etmek istiyorum. Siyasetçiler bundan sonra özür dilemesini bilecekler.
“Her ankette sizi eriten, yerel seçimleri kaybettiren bu dilden kurtulun”
İstanbul İl Başkanlığımıza silahlı saldırı düzenlendi. Görev başındaki polisin ifadeleri ve görev başındaki güvenliğin şartları ile İstanbul İl Başkanlığımızın önünden geçen karayolu üzerinde bir aracın içinden kasıtlı olarak ancak isabet edilmeden tabancayla ateş edildiği söylenmektedir. . Aklıma gelen ilk düşünceyi burada vermeyeceğim. Senin yaptığını kimseye söyleyemeyiz. Senin yaptığını kimseye söyleyemeyiz. Ama bu kutuplaşmış siyaseti ve onu hedef alan Cumhur İttifakını geren, herkese ‘terörist’, ‘hain’ diyen, bu taraftakini vatansever, bu taraftakileri ‘vatan haini, terörist’ diye gösteren dil hep birileri söyleyecektir. ‘ onu tetikler. karşı çıkmaz. O kişiye de yanlış diyemeyiz. Bu dil terk edilmelidir. 14 Mayıs’tan sonra devlet bu dilden vazgeçecek ama 14 Mayıs’a kadar hiçbirimizin canı yanmasın, bir anne daha boş yere gözyaşı dökmesin diyorsanız, size de faydası olmayan bu dilden lütfen kurtulun. Cumhur İttifakı her sandıkta eritiyor, yerel seçimleri kaybettiriyor.
Çünkü ‘Ekrem terörist’ dediniz, Ekrem İmamoğlu yükseldi. Mansur Yavaş’a terör yapışır mı? Yapıştırdıkça yalanın ispatlandı. Onun için korkmuyoruz, yılmıyoruz, tek kelime konuşmuyoruz, bir santim geri gitmiyoruz, parmağımızı bile bükmüyoruz. Çünkü biliyoruz ki, bir parmağımızı bile bükersek bu millete diz çökersiniz. Bu millete diz çöktürmeyeceğiz.”
Özel, basın toplantısının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Özel, Ülke Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce ile görüşmesi ve seçim listelerinin nasıl olacağına ilişkin sorulara şu yanıtı verdi:
“BÜTÜN İTTİFAK ORTAKLARIMIZ MAKSİMUM İŞBİRLİĞİ VE EN İYİ PARLAMENTO SONUCU İÇİN ÇALIŞIYOR”
“İttifak halinde bazı yerlerde birlikte gireceğimizi biliyorum ama bilginin tüm taraflarca doğrulanıp teyit edildiği bir noktada olması gerekiyor. Mecliste bir partinin sözcüsü olarak bunu gerçek bulmuyorum. Böyle bir açıklama yapmak için bu bilgilerin tüm taraflarca teyit edilmesi gerekiyor ve eğer ortak bir basın açıklaması varsa yine de basın açıklamasını beklememiz gerekiyor.Bu bilgi ben toplantıya hazırlanırken hala teyit ihtiyacındaydı. Tüm ittifak ortaklarımız maksimum işbirliği, ortadaki en iyi meclis sonucu için çalışıyor.
“BÜRO ODASINDA OTUR ‘SANA VERELİM’ ONU TÜRKİYE’YE, KENDİMİZE VE İNCE’YE ALMIYORUZ”
Sayın başkanımızın Sayın İnce ile birlikte gerçekleştirdiği toplantıda ben de heyet içindeydim. Resmi görüşmede başkanımız şunları söyledi; Bu krizlerden nasıl çıkılacağı konusunda mutabık kaldığımız politikaların metninden bahsederek çok kibar bir şekilde Sayın İnce’ye sunumlar yaptı. İnce Bey de aynı nezaketle cevap verdi. O toplantıda konuşulanlar, zaten başkanımız çıkışta basın açıklamasında demişti. Bu kapsam doğrudur. İçeride konuşulmasa da İnce Bey ‘İttifakla ilgili farklı unsurlarımız var’ dedi ve içeride konuşmadık, bunları bize anlatmadı, çünkü böyle bir konu gündeme gelmemişti ama gündeme getirdi. bazı değerlendirmeler. İçeride yapılan toplantıda herhangi bir pazarlık, teklif yapılmadı. Sonuçta işin özü şuydu; Türkiye’yi yönetmeye ve 13’üncü Cumhurbaşkanlığına talip olan iki aday, bir partinin genel merkezinde, genel başkanın resmi makamında oturuyor ve ‘sen çık, sana şunu verelim’, ‘ne istiyorsun’ diyor. Benden’, bunu ne Türkiye’ye, ne bize, ne de İnce’ye yakıştırıyoruz. .
“ENGİN ALTAY O AKŞAM ONUNLA YÜZ KARŞI KARŞILAŞTI”
Tabii biz ayrıldıktan sonra umudumuz her zaman birinci türden seçimi kazandıracak bir irade ortaya koymaktı. İnce Bey’e orada çekilip çekilmediği sorulduğunda ‘hayır’ dedi. Biz ona zaten çekilmesini söylemeye gitmedik ama ilk turun önemini hepimiz onaylıyoruz. Bildiğim kadarıyla son kampanyada İnce Bey’e eşlik eden büyüğümüz Engin Altay Bey, o akşam ‘neden teklif yok, neden teklif yok’ beklentisi üzerine kendisi ile yüz yüze görüştü. kabul etmiyor musun? Daha sonra geri döndü ve ertesi sabah başka bir görüşmeleri oldu. Bu müzakereler sonucunda birinci tipten sonra hep birlikte kazanıp ülkeyi birlikte yönetebileceğimiz bir fırsat olup olmadığını araştırdık ve sorduk. Bu müzakerelerden geçen iki güçlü arkadaşın tarafları adına yürüttükleri bu müzakerelerden bir sonuç alamadık. Müzakereler o seviyede bitti. O zamandan beri resmi bir görüşme olmadı.
“TREND, BU SEÇİMİ BİRİNCİ TURDA YÜZDE 50’NİN ÜZERİNDE, YÜZDE 51 OY SEVİYESİYLE DÖRTLÜ BİR YARIŞTA KAZANABİLECEĞİMİZİ GÖSTERİYOR”
Ancak bugün Sayın İnce’nin teyit ettiği bir başka görüşmenin adaylıklar kesinleştikten sonra gerçekleştiğini her iki tarafın açıklamalarından öğrendik. Fikri Sağlayıcılar orada bir anlaşmaya varsalar, o zaman mutlaka gelip partimize anlatabilir ve burada da ilerleyebilirler, hala da edebilirler. Adaylıklar belli oldu ama ondan sonra İnce Bey ‘Kemal Kılıçdaroğlu bu seçimi ilk turda kazanmalı, tek adam rejimi bitmeli’ dediği anda bu iş zaten birinci turda biter. Olmazsa, elimizdeki anket eğilimleri seçimi ilk turda kazanacağımızı gösteriyor. Ama aradaki bariz farkın işe yaradığından emin olmak için, formüller yüzde 50’nin çok üzerinde bir sonuç için işe yarayabilir. İşe yaramazsa, elimizdeki eğilim, bu seçimi dörtlü bir yarışta, birincil tıpta yüzde 50’nin üzerinde, yüzde 51 oyla kazanabileceğimizi gösteriyor. Bu trendin çok daha yeterli bir noktaya gideceğini düşünüyoruz.
“BİZ BEYİ SEVİYORUZ, İNCE’Yİ SEVENLERİ SEVİYORUZ”
İnce Bey’i seviyoruz, İnce’yi sevenleri seviyoruz. İnce’ye oy vermek isteyenleri de seviyoruz ve hepsini anlıyoruz. Şimdilerde nasıl davrandıklarını ve nasıl bir umut beslediklerini, bu tek adam rejimini bitirmenin herkese yeteceğini hep birlikte hissediyoruz. O bakımdan asla esnetmek istemiyoruz, tartışmak istemiyoruz, kopmak istemiyoruz. Partimize katkı sağlayan birisi. Kendi deyimiyle partinin öz oğludur. Benim 8 yıldır bu partide yaptığım görevi benden önce 4 yıldır yapmış, bana ve partimize de katkısı olan bir insandır. 14 Mayıs’ta ilk ilacın bitiminde yine bahar size gelecek.”